12 Ağustos 2013 Pazartesi

Gırgır Ali - Cüneyt Arkın

Tarz: Komedi, Macera

Rejisor: Çetin İnanç

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Emel Tümer, Hikmet Taşdemir, Kazım Kartal, Necla Soylu, Nejat Gürçen, Tülay Karaca

Kamera: Salih Dikişçi

Sene: 1982

Senaryo: Cüneyt Arkın

Yapımcı: Mehmet Karahafız

Firma: Anıt Film

iyisi:Oyunculuk

kötüsü:Çok hızlı geçiyor

Konu
Cüneyt Arkın’ın Hülya Koçyiğit’le oynadığı İstasyon filminde canlandırdığı Gırgır Ali’nin bir başka macerasının anlatıldığı, komedi ağırlıklı, Çetin İnanç imzası taşıyan bir film izleyeceğiz. Gırgır Ali derler ona, önce öper sonra döver.

Karaoğlan ağır yaralı!

“Üç oğlum vardı. Birisini kaybettim. İkincisi Karaoğlan’dı onu da ağır yaraladılar.”

10 milyon liralık bütçesiyle yılın en iddialı filmi olarak vizyona giren ancak gişede umduğunu bulamayan Karaoğlan’ın yaratıcısı Suat Yalaz, yönetmen Kudret Sabancı’yı topa tuttu: “Hayatımın ihanetini Kudret’ten gördüm. Karakterimi öldürdü. Onu dilim dilim doğradı…”

FİLMİ SADECE 121 BİN KİŞİ İZLEDİ
TÜRK çizgi romanının efsanevi kahramanlarından Karaoğlan ağır yaralı! Yapımcılığını Erol Avcı’nın üstlendiği, Kudret Sabancı’nın yönettiği film 10 milyon liralık bütçesiyle Yeşilçam’ın maliyeti en yüksek filmlerinden biri olarak ocak ayında vizyona girdi. Ancak film gişede hüsrana uğradı! Film 121 bin kişi tarafından izlenip sadece 1 milyon 130 bin 609 lira hasılat yaparken Karaoğlan karakterinin yaratıcısı Suat Yalaz, yönetmen Sabancı için çok ağır konuştu:

SERAYODAN FARKLI FİLM ÇEKTİ
“Kudret Sabancı’yı 15 yıldır tanırım. Karaoğlan filmini çekmek için yıllarca peşimden koştu. Ama hayatımın ihanetini ondan gördüm. Karakterimi öldürdü. Onu adeta dilim dilim doğradı. Üzerine anlaşma yapılan senaryodan çok farklı bambaşka bir film çekildi. Üç oğlum vardı. Birisini kaybettim. İkincisi Karaoğlan’dı onu da ağır yaraladılar. Şimdi onu yeniden ayağa kaldırmak, gerçek kimliğine ulaştırmak istiyorum…”

23 Ekim 2010 Cumartesi

Müthis kamera şakası

trende seyahat eden adamın kamaraya bir genç kızın girmesiyle monoton hayatı bir anda renkleniyor!

Seksi kamera şakası | video.eksenim.mynet.com

17 Ekim 2010 Pazar

Sinemanın Kösem Sultan'ları



Günümüz kadınının da aslında valide sultanlardan çok büyük bir farkı yok. Bugün de kadın siyasetin, hayatın içinde. Günümüzde kadının etkinliği sosyal hayatta inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.

DAMLA SÖNMEZ: Benim sarayımda entrikalar yok

SELDA ALKOR: Oyuncuların dünyasında Kösem'ler vardır herhalde

***

Mahpeyker 17. yüzyıl İstanbul'una damgasını vurmuş bir hanım sultanı günümüz insanına anlatma arzusunun ürünü bir film. Küçük yaşta esir kafilesiyle İstanbul'a getirilen Emine evlatlık olarak verilir. Talihi onu Topkapı Sarayı'na sürükler. Orada I. Ahmet'le karşılaşır. Saray geleneklerine aykırı olmasına, annesi Handan Sultan ve Topkapı Sarayı Haremi'nin tek hakimi Büyük Valide Safiye Sultan'ın muhalefetine rağmen Padişah I. Ahmet ısrar eder ve Emine onunla nikâhlanır. Padişah ona Mahpeyker ismini verir. Safiye ve Handan Sultan, onu saray geleneklerini öğrensin diye padişahın yanından uzaklaştırır ve unutturmaya çalışır. Mahpeyker haremin iki güçlü kadının emriyle hırpalanır, ezilir. Bir kez daha saraydan kaçarken yakalandığı an, talihi tersine döner. Sultan Ahmet, Mahpeyker'le bir araya gelmesini büyükanne ve annesinin engellediğini öğrenir ve ayrılmamak üzere Mahpeyker'le bir araya gelir. Kösem Mahpeyker Sultan Ahmet'in ölmesiyle Sultan Mustafa ve Genç Osman'ın kısa süreli saltanatları döneminde konumunu yitirir. Fakat IV. Murat'ın tahta çıkmasıyla on yıl boyunca padişahın naibi olarak imparatorluğu yönetir. IV. Murat'ın, hayatta kalan tek şehzade İbrahim'i öldürmesinin önüne geçmesiyle Osmanlı hanedanının son bulmasını engelleyen Mahpeyker Kösem Sultan, güç ve iktidarı yeniden elde etmek için, darbe, suikast dahil her yolu kullanarak mücadeleye girişir. Senaryosunu Avni Özgürel'in yazdığı filmde Kösem Mahpeyker'in gençliğini Damla Sönmez, olgunluk döneminiyse Selda Alkor canlandırıyor.

Kösem Sultan'ı bugünlerde kendinizden daha mı çok anlatıyorsunuz?

Selda Alkor: Valla bu gidişle ben Kösem Sultan'ım diye etrafta dolaşacağım. (gülüşmeler) Hakikaten bu sıralar en çok Kösem'den bahsediyorum insanlara.

Hayatta kendinizi sultan olarak hissettiğiniz zamanlar var mıdır? Hangi durumda kendinizi sultan kadar konforlu ve güçlü hissedersiniz?

Damla Sönmez: Sultan olarak hissettiğim en güzel yer ailemin yanında oluyor. Annemin gözleri, babamın sıcak sevgisi bende iken bizim sarayda benden daha sultan yok.

Rol icabı da olsa Osmanlı'yı yönetmek nasıl bir duygu?

S.A.: Özel bir duygu tabii. Ben zaten anaerkil bir millet olduğumuzu düşünüyorum. Yıllardır evlerimizi annelerimiz yönetmiştir, onlardan icazet alınarak yapılmıştır birçok şey. Anneannelerimiz, babaannelerimiz zaten her zaman yöneten olmuşlardır, dolayısıyla kadının iktidarı çok yabancı bir his değil. Bugün baktığımızda bu Osmanlı'dan beri gelen bir süreç aslında.

D.S.: Kösem'i sadece Osmanlı'yı idare etmek yönüyle almadım. Kösem'in bir insan olarak her şeyden önemlisi bir kadın olarak -ki kadın olmak çok önemli bir vasıf- Osmanlı'da da olsa başka bir milletten de olsa sevdiklerini korumak ve kollamak zorunda kaldı ki Saray'da yıllarca var olan bir durumdu bu. Tek varlığı Osmanlı'yı yönetmek üzerine değildi.

Siz de genelde yöneten bir kadın mısınız?

S.A.: Ben yumuşak mizaçlı bir kadınım ama bu da iktidara giden bir yoldur aslında. (gülüşmeler)

Filmde, Kösem Sultan'ın 20'li yaşlarını -en toy hallerini- canlandırıyorsunuz. Kösem toy olarak başladığı hayatında iktidara doğru yol alıyor. Çok genç bir oyuncusunuz, oyunculuk serüveninizde baktığınızda siz hangi noktaya doğru ilerliyorsunuz?

D.S.: Tek istediğim empati kurabilen bir insan ve oyuncu olarak olgunlaşmak. Bugünlerde bence dünya olarak ihtiyaç duyduğumuz en önemli şey; empati.

Osmanlı'da kadın olmak nasıl bir şey?

S.A.: Çok güçlü ama bir o kadar da zor. Günümüz kadınının da aslında valide sultanlardan çok büyük bir farkı yok. Bugün de kadın siyasetin, hayatın içinde. Günümüzde kadının etkinliği sosyal hayatta inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.

Kösem Sultan sizin için nasıl bir karakter?

D.S.: Bir insanı sadece "iyi" ya da sadece "kötü" diye ayıramazsınız. Belli nedenlerle atılmış bazı adımlar bazıları için iyiyken bazıları için kötü olabilir. İnsan karakteri karmaşık bir olgu. Tek kelimeyle anlatılacak kadar sınırlayabileceğimizi düşünmüyorum.

Selda Hanım çok uzun bir oyunculuk serüveniniz var. Kösem kadar hırslı ve iktidarı elden bırakmak istemediğiniz bir döneminiz oldu mu?

S.A.: Tabii ki yıllar geçtikçe daha çok tecrübe ediniyor ve hayata daha olgun bakıyorsunuz. Fakat hiçbir zaman iktidar mücadelesi verdiğimi sanmıyorum. Ben Mevlânâ felsefesine inanan bir insanım. Aşırı hırsların insana getirdiği zararları kabullenmiş durumdayım. Başarılı olmak adına hırslı oldum, iyi şeyler yapmaya çalıştım ama iktidar hırsı içinde hiçbir zaman olmadım. Bir de ben sinemaya girdiğim zaman herkese iş vardı. Hani insanın beş evladı olur ve beşinin de yeri ayrıdır ya Türk sinemasında biz oyuncuların da durumu öyleydi. Biz kaç kişiysek seyirci bizi evlatları gibi kabullenmişti. Öyle büyük hırsların sahibi değilim ama kamera önüne geçtiğim zaman iyi bir oyuncuyum.

Kıbrıs Rum film festivalinde bir Türk filmi


Türk Sinemasının son dönemlerdeki en başarılı yapımları arasında gösterilen ve pek çok uluslararası festivalde Türkiye'ye ödülle dönen "Başka Dilde Aşk" adlı film, Kıbrıs Rum kesimince düzenlenen "Kıbrıs Uluslararası Film Festivali" adlı organizasyonda ödüle aday gösterildi. Film, yarın düzenlenecek törende "En İyi Aktör", "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Senaryo" dallarında yarışacak.

Filmin dünya temsilciliğini üstlenen İzzet Pinto, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İlksen Başarır'ın yönettiği, Mert Fırat ve Saadet Işıl Aksoy'un başrolünü üstlendiği "Başka Dilde Aşk" adlı yapımın Türk sinema tarihinde bir ilke imza attığını söyledi.

Kıbrıs Rum Kesimi'nin düzenlediği "Kıbrıs Uluslararası Film Festivali" adlı organizasyon kapsamında ilk defa bir Türk filminin yarışmaya seçildiğini ifade eden Pinto, "Yarışmaya basvuran yüzlerce film arasından bizim filmimiz 3 dalda ilk 4'e girmeyi başardı" dedi.

Filmin "En İyi Aktör", "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Senaryo" olmak üzere 3 dalda ödül arayacağını dile getiren Pinto, "Film, son 1 yılda almış olduğu 15'i aşkın ödüle bir yenisini daha ekleyeceğe benziyor. Kıbrıs Rum Kesiminden ödülle döneceğimizi bekliyorum" diye konuştu.

Ödül töreninin yarın Larnaka'da düzenleneceğini aktaran İzzet Pinto, filmin dünya temsilcisi olarak kendisinin geceye katılacağını belirtti. Pinto, "Hem aday gösterilmemiz, hem de bu yarışmanın güçlü adaylarından biri olmamız bir dönüm noktası. Bu, sanatla siyasetin nihayet ayrıldığının da bir göstergesidir" değerlendirmesini yaptı.

Ödül rekortmeni film

Yönetmenliğini İlksen Başarır'ın üstlendiği 2009 yapımı "Başka Dilde Aşk" filminde Saadet Işıl Aksoy, Mert Fırat, Emre Karayel, Lale Mansur, Timur Acar, Ayten Uncuoğlu, Metin Coşkun, Şebnem Köstem, Tuğrul Tülek ve Tuna Kırlı rol alıyor.

Senaryosunu İlksen Başarır ile Mert Fırat'ın kaleme aldığı filmin müzikleri Uğur Akyürek'in imzasını taşıyor. Bugüne değin 15'i aşkın sayıda ödülün sahibi olan yapım, sinema eleştirmenlerinin de büyük övgüsüyle karşılaşıyor.

Filmin konusu kısaca şöyle gelişiyor:

"Onur'un hayatı kürek takımından arkadaşı Vedat'ın doğum günü partisinde Zeynep ile tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep, Onur'un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep'i Onur'dan uzaklaştırmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken, öbür taraftan biraz da bilmediği bir dünyanın merakıyla unuttuğu ceketini bahane ederek Onur'u görmeye gider.

Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, bir çok iş değiştirdikten sonra çağrı merkezinde çalışmaya
başlar. Ama ağır çalışma şartlarından ve karşılığında kazandığı paranın yetersiz olmasından dolayı da çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep, konuşmadan anlaşabildiği Onur ile huzuru bulacağına inanır.

Bu ilişki, kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav olacaktır.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Altın Portakal için geri sayım


Antalya Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) tarafından organize edilen 46'ncı Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, 10-17 Ekim tarihleri arasında yapılacak.

AKSAV'dan yapılan yazılı açıklamada, bu yılki festivalde Antalya, ulusal ve uluslararası sinema çevrelerinden seçkin konuklara ev sahipliği yapacak.

İlki 1964 yılında dönemin Belediye Başkanı Avni Tolunay öncülüğünde yapılan Antalya Film Festivali 46. yılında, Türk sinemasının emektar oyuncu ve yönetmenlerini yine Türk sinemasının ufku açık genç ve yeni sinemacılarıyla, oyuncularıyla buluşturacak.

Türkiye'nin en uzun soluklu ve prestijli festivalinin 10 Ekim'de gerçekleştirilecek açılış gecesine, sinemaya 1964 yılında Ertem Göreç'in yönettiği "Karanlıkta Uyananlar" filmiyle başlayan oyuncu Ayla Algan, 1966 ve 1967 yıllarında "En İyi Senaryo" dalında Altın Portakal kazanan oyuncu, yönetmen ve senarist Erol Keskin katılacak.

1960'lı yılların ünlü jönleri Yusuf Sezgin, Göksel Arsoy, yine 60'lı yıllarda sinema salonlarında güzellikleriyle hayranlık uyandıran Nebahat Çehre, Esen Püsküllü, 1972 yılında "Üvey Ana" filmindeki performansıyla En İyi Kadın oyuncu dalında Altın Portakal kazanan Zeynep Aksu ve Türk filmlerinin unutulmaz oyuncusu Lale Belkıs gibi Türk sinemasının ünlü yıldızları, o yılların ünlü filmlerinin görüntüleri eşliğinde sahnede yer alacaklar.

Açılışı Halit Kıvanç ve Nehir Erdoğan sunacak

Türk sinemasının ustalarını buluşturan açılış gecesinde Necip Gülses'in yönetiminde Orkestra Pera konuklara keyifli dakikalar yaşatacak. Türk müziğinin yaşayan en iyi seslerinden biri olan Melihat Gülses, Pera Orkestrası'na eşlik edecek. Saat 21.00'de başlayacak açılış gecesini Halit Kıvanç ve genç kuşak oyuncuların arasında yeteneğiyle hızla sıyrılan Nehir Erdoğan sunacak.

Başvuru ve katılımda rekor

Altın Portakal Film Festivali'nde sinema maratonu 10 Ekim Cumartesi günü ulusal yarışma filmlerinden "Usta" ile başlayacak.

Altın Portakal tarihindeki tüm zamanların en yüksek katılımının yaşandığı festivale bu yıl sinemacıların ilgisi de yoğun oldu. Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'na başvuran 43 film içinden 16'sı finale kaldı.

Nitelikli Türk filmlerinin üretimini teşvik etmeyi temel amaç edinen festival için seçilen 16 filmin 8'i ilk filmini çeken yönetmenlerin eserlerinden oluşuyor. Kısa film dalında yarışmaya başvuran 234 kısa metraj film içinden 26'sı ön eleme sonunda finalde yarışmaya hak kazandı.

Ön jüri tarafından 8 film yarışma dışı gösterim için seçildi. Jürinin "en iyi film" olarak belirlediği kısa film, Altın Portakal Heykeli ve 10 bin TL para ödülüyle ödüllendirilecek.

46. Altın Portakal Film Festivali'nin Ulusal Belgesel Film Yarışması'na başvuran 92 belgesel film arasından 25'i yarışmaya hak kazandı. Ulusal Belgesel Film Yarışması'nda birinci gelen belgesel filme Altın Portakal heykelinin yanı sıra 15 bin TL ödül verilecek.

Büyük jüri başkanı Erden Kıral

16 filmin yarışacağı Ulusal Uzun Metraj Film bölümünde jüri başkanlığını deneyimli sinemacı Erden Kıral yapacak. Geçtiğimiz yıl "Vicdan" filmiyle Altın Portakal yarışında yer alan yönetmene aynı filmle en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Nurgül Yeşilçay jüride eşlik edecek. Büyük jüride Erden Kıral ve Nurgül Yeşilçay'ın yanı sıra, İzzet Günay, Mustafa Altıoklar, Yavuz Bingöl, Mustafa Ziya Ülkenciler, Ömür Gedik, Sırrı Süreyya Önder ve Zeynep Oral yer alıyor.

Festivalde bir ilk

Altın Portakal Film Festivali 46. Yılında bir ilke de imza atıyor. Kısa ve belgesel film yarışmalarında ödül miktarlarını arttırarak genç sinemaya desteğini sunan festival, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'na 50 Bin TL tutarında "en iyi ilk film" ödülü ekledi.

"En iyi film" ödülü ise 300 Bin TL olarak belirlendi. Ayrıca Festival yönetimi, gençleri sinema sanatına özendirmek için bu yıl "gençlik jürisi" oluşturdu. Gençlik jürisi, Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinden oluşuyor. Gençlik Ödülü, uluslararası yarışma filmlerinden birine verilecek.

Ödüllü yönetmenler

Uluslararası yarışmanın jüri başkanlığını ünlü Polonyalı yönetmen Krzysztof Zanussi yapacak.

Zanussi aynı zamanda tanınmış bir fizikçi ve felsefeci. Zanussi'nin son filmi "And A Warm Heart/Kalp Hırsızı" adlı filmi festival programının özel gösterimler bölümünde yer alıyor.

Uluslararası jürinin diğer üyeleri ise, Macar sinemasının usta yönetmeni Karoly Makk, Amerikalı festival yönetmeni Stephen Ashton, yönetmen Canan Gerede ve oyuncu Pelin Batu. 17 Ekim'deki kapanış töreninde kararlarını açıklayacak olan jüri, uluslararası yarışma bölümüne seçilen 12 film arasında bir değerlendirme yaparak, en iyi film ve en iyi yönetmeni belirleyecek.

Balkanlar'dan Kafkaslar'a

Altın Portakal'ın Uluslararası Yarışma bölümünde Avrupa ve Asya sinemalarından, 2008 ve 2009 yapımı 12 film yarışacak. Yarışmanın Bulgar yönetmeni Kamen Kalev, "Eastern Plays/Şark Oyunları" ile iki kardeşin gözünden günümüz Bulgaristan'ını yorumluyor.

Bazı sahneleri İstanbul'da çekilen filmin oyuncuları arasında Saadet Işıl Aksoy ve Hatice Aslan da yer alıyor. Çekoslavakya'nın 1968'deki Sovyet işgalini konu alan iki film, Çek yapımı "English Strawberries/İngiliz Çilekleri" ve Polonya-Çek Cumhuriyeti ortak yapımı "Operation Danube/Tuna Operasyonu", 1960'lı yıllar Rusya'sında kozmonotların yetiştirildiği bir okulda geçen "Paper Soldier/Kağıttan Asker" yarışmanın geçmişe ayna tutan filmleri arasında yer alıyor.

Sırp yönetmen Goran Radovanovic'in "Ambulance/Ambulans"ı Montreal'den sonra Avrupa prömiyerini 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yapacak.

Mülteci sorununa değinen iki film, "The Other Bank/Öteki Yaka" ve "East Of Me/Benim Doğum" da "En İyi Film" ödülü için yarışacak. 59. Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı ödülü alan "Katalin Varga" toplumsal baskılara direnen bir kadının öyküsünü anlatırken, Pelin Esmer'in San Sebastian Festivali'nde de yarışan "11'e 10 Kala" adlı filmi tutkulu bir koleksiyoncu olan Mithat Bey'in yaşamını konu alıyor.

Yarışmanın kurgu belgesel türündeki yapımı "Border/Sınır" Ermeni yönetmen Harutyun Khachatryan'ın imzasını taşıyor. Uluslararası yarışmada yer alan bir diğer Türk filmi de geçtiğimiz günlerde Montreal Film Festivali'ne katılan Abdullah Oğuz'un yönettiği "Sıcak". Altın Portakal'a İtalya'dan katılan "Freedom/Özgürlük" bu yıl Karlovy Vary Festivali programında da yer almıştı.

Onur ve emek ödülleri

14 Ekim'de gerçekleşecek Onur Ödülleri gecesinde ise Danimarkalı yönetmen Bille August ve Amerikalı yönetmen Bob Rafelson'a onur ödülü verilecek. Aynı gece, Vedat Türkali, Ülkü Erakalın, Sevda Ferdağ ve Yalçın Tura'ya Onur Ödülleri, Erol Günaydın'a Yıldırım Önal Anı Ödülü ve Halil Dede'ye Sinema Emek Ödülü sunulacak.

Şehr-i sinema: Antalya

Ana teması "Sinema ve müzik, film şeritleri ile 1960'lara yolculuk" olarak belirlenen 46. Altın Portakal Film Festivali, Antalyalılara 10 günlük bir sinema şöleni sunacak. Ulusal ve uluslararası yarışmaların dışında, sinema-müzik ilişkisini irdeleyen "sinemanın müziği müziğin sineması", dünyanın çeşitli yerlerindeki toplumsal çalkantıları yansıtan "Dünyanın halleri", Avrasya ülkelerinde çekilmiş önemli filmlerin yer aldığı "Avrasya sinemaları", Fransız Yeni Dalga akımının 50. Yılına saygı duruşu niteliği taşıyan "Yeni Dalga ve Sonrası" bölümleri bulunuyor.

Ustaların gözünden

Dünya sinema tarihinin önemli yönetmenlerinin 2009 yapımı son ürünlerine yer veren "ustaların gözünden" bölümü günümüz dünyasına ilişkin çarpıcı gözlemler, etkileyici öyküler içeriyor.

Bölümde, Costa Gavras'ın göçmenliğe değinen filmi "Cennet Batıda-Eden a l'Ouest" ve Angelopoulos'un dünya tarihinin önemli olaylarına farklı bir kurguyla eğilen, 2009 Altın Palmiye ödüllü "Beyaz Kurdela-White Ribbon" filmleri bulunuyor.

Ken Loach'un son filmi "Hayata Çalım At-Looking for Eric", yıldız futbolcu Eric Cantona'yı ağırlarken, Jane Campion'un "Parlak Yıldız-Bright Star"ı 1821 yılında tüberkülozdan ölen şair John Keats'ın dokunaklı aşk hikayesini konu ediniyor. Stephen Frears, 1920'li yılların başlarındaki Paris'in üst kesimlerini konu alan "Aşkım-Cheri"da ünlü aktrist Michelle Pfeiffer ile çalışıyor.

Türkiye'de "Old Boy-İhtiyar Delikanlı" ile çok sevilen yönetmen Chan-Wook Park "Kan Arzusu-Thirst" ile toplumsal göndermeler içeren modern bir vampir hikayesi anlatıyor.

46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, film gösterimlerinin yanı sıra panel ve seminerler, hazırlanan özel kitaplar, sergiler, söyleşi ve dinletilerle 10 gün boyunca Antalya'da adeta bir sinema şenliği yaşatacak.

Kısa film

Akdeniz Üniversitesi öğrencileri, 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında kısa film çekmek için yönetmen Işıl Özgentürk gözetiminde çalışmalara başladı.

Işıl Özgentürk'ün koordinatörlüğünde, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü, Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü ve Akdeniz Üniversitesi Sinema Kulübü öğrencilerinin katılımıyla kısa film atölye çalışmaları yapılıyor.

Gökyüzü temasının işlendiği senaryo atölyesinde öğrencilerin yazdığı öykülerden 10'u seçildi. Bu öykülerden birinin de kısa filminin çekilmesine karar verildi. Film çekimine Lara sahilindeki 8 no'lu plajda başlandı.

Yaklaşık 12 dakika sürecek filmde, eroin bağımlısı genç kızın son günleri ve onu ayakta tutmaya çalışan gencin mücadelesi anlatılıyor. Işıl Özgentürk, öz güvenlerini korumaları için öğrencilerine çekim aşamasında müdahale etmediğini belirterek, "Bir iş bu kadar yorucu ama bir o kadar da öğretici, dinlendirici ve heyecan verici olabilir" dedi.

Atölye çalışmasının Antalya'da yapılmasının kendisi için ayrı anlam taşıdığını ifade eden Özgentürk, şunları kaydetti:

"Bir haftadır sanki dünyada yaşamıyorum. Sanki birileri beni, güneşin okşarcasına ısıttığı, binbir çiçeğin, binbir ağacın parkları, yolları cömertçe işgal ettiği, insanların hiç telaşsız işlerine gidip geldiği, kıyıların denizle barışık yaşadığı bir başka galaksiye ışınladı. Zamanın keyifle geçtiği bu galakside bir öğretmenim ben. İtiraf etmeliyim, aslında öğrenciyim. Yepyeni hikayeler öğreniyorum, yepyeni yaşamlara tanıklık ediyorum. En önemlisi kızımdan daha küçük öğrencilerimle gençleşiyorum."